Rektörümüz Sayın Ahmet KIZILAY Hocamıza ve Belediye Başkan Adaylarımıza bir Çağrım Var;

Bu kent, içinde 80 yılımı aşan bir süreç içerisinde, yaşadığım bir zaman dilimini bana verdi. Acısıyla, tatlısıyla, sevinçlerimle üzüntülerimi iç içe yaşadım bu şehirde. Tozlu, çamurlu ayaklarımla, ayakkabılarımla üzerine bastım. Yinede beni omuzlarında taşıdı. Yol verdi, yolumu açtı, şekil verdi. Yollarında, şekillendim bu şehrin. Havasını soludum, kana kana suyunu içtim, kaldırımlarında, sokaklarında, ceketlerinde omuz omuza yürüdüm hemşerilerimle…

Hemşerilerimle iç içe yaşadığım bu şehirde toplumumuzu anlamaya, anlamlandırmaya, hem hal olmaya çalışıyorum. Hemşerilerimin uzun bir süredir zihniyet olarak, düşünce olarak, ‘’Orta Gelir Tuzağı’’ gibi ‘’Orta Zihniyet Tuzağına’’ düştüklerini gözlemliyorum.

Düşme ne kelime, Gruplar üzerinden; buna sivil toplum mu? Meslek örgütü mü? Cemaat mi? Siyasi Partiler mi? Ne derseniz deyin, adını ne koyarsanız koyun. Bir takım grup üyeleri, bir yandan gruplarının içinden, içerden, gruplarını ele geçirme mücadelesi veriyorlar. Ve bunun üzerinden, bir süredir şehrin yönetimlerindeki etkinliklerini sürdürmek ve yine bunun üzerinden yönetimlerdeki etkinliklerini pekiştirme veya ele geçirme mücadelesini verdiklerini gözlemliyorum.

Bu grup ve gruplar arası mücadele, aynı zamanda ‘’Grupların’’ içerisinde, ‘’Gruplara’’ ait, bu ‘’Gurupların’’ yeniden şehirdeki etkinliklerini yürütecekleri,kendilerine ait yeni bir söylem ideolojisi oluşturuyorlar.

Ben bu durumdan, şehrim ve geleceğimiz açısından üzüntü duyuyorum, acı çekiyorum.

Çözümü var mı? Var. Hem de ellerimizin içinde. Avuçlarımızda. Ah diyorum ah, bir adım atabilsek. Atarız diye de düşünüyorum.

Önce bunun için ‘’Sorunun Adını’’ ve çözümünü ortaya dökmemiz gerekiyor. Çözümü ortaya koyacak yol ve yöntem de, yola dökeceklerde de hem yanımızda, hemen yanı başımızda.

Rektörümüz Sayın Ahmet KIZILAY Hocamızın oturduğu makamın başı üstünde duruyor.

‘’Hayatta En Hakiki Mürşit ilimdir.’’ Eğer Atatürk’ün bu anlamlı sözünden; İnsanların ve toplumların hayatında en gerçek yol göstericisinin, kılavuzunun, bilim olduğunu anlıyorsak, bilim insanı olarak ‘’hocalarımız’ da’’, Sayın Ahmet KIZILAY hocamızın ‘’Ocağında’’ bulunuyorlar.

Değerli Rektörüm; beni geleceğin en önemli sosyal bilim dallarından biri olan ‘’Sosyoloji’’ bölümüne öğrenci olarak kaydettiniz. Yazdığım köşe yazılarımın büyük bölümünde ve aynı zamanda, kentimiz kurumlarının başında bulunan yöneticilere ve siyasilere hep şu çağrıyı yapmışımdır. Buna çoğu kez sizin de şahit olduğunuz toplantılarda, şehrimin yöneticilerine sözlü ve yazılı olduğu kadar, televizyonlarda yapmış olduğum programlarda da seslendiğim çok olmuştur. Malatya’mızın iki temel sorunu var. Birincisi Fiziki olarak ‘’Mekânsal Planlama’’ ise, ikincisi ise toplumumuzun ana kaynağı olan ‘’Toplumsal’’ sorunumuz. Yani bizim yıllardır ihmal ettiğimiz şehrimize ait ‘’Sosyo-Ekonomik’’ yapımızın analizi. Bu nedenle de, şehir yöneticilerin elinde böyle bir kaynaksal veriler, böyle bir yol gösterici olmayınca, ya da böyle bir ‘’Bilimsel’’ araştırmaya ihtiyaç duyulmayınca, her seferinde şehrimize ait pratik uygulamalar sonucunda şehrimiz tökezliyor. Bir türlü geleceğe kalıcı ve sorunlarımızı çözücü adımlarımızı atamıyoruz ve hep birbirimizle ilgili sorunlar yaşıyoruz. Kentimize ait olumlu bir Sinerji yaratacağımıza, var olan sinerjimizi-görevdeşliğimizi de olmayacak dedikodu kazanında eritip, tüketiyoruz. Ben bu sürece kavramsal olarak ‘’Orta Zihniyet Tuzağı’’ diyorum.

İşte buna ilişkin geçmişten getirdiğimiz halen bir kambur gibi sırtımızda taşıdığımız ve halen taşımaya devam eden temel sorunlarımızdan birkaç örnekleme. Birincisi; şehrimizin ulaşım sorununda yıllardır yaşadığımız ‘’Orta Zihniyet Tuzağı.’’ Hem yolcu taşımada, hem trafik anlamında, hem zaman ve yakıt anlamında, bundan daha ötesi, insan psikolojisine yaptığı etki açısından sorunlarımız var. İkincisi; mimarlarımızın dillendirdikleri, 65’nın sorunlu olduğu bir yapı stokumuz önümüzde duruyor. Hem de bilim insanlarımızın kentimizde gelecek 20-30 yıl içerisinde 7’nin üzerinde bir depremin olacağı uyarılarına rağmen. Üçüncüsü; 1960’lardan başlayan ve yalnızca 2006 yılından, 2016 yılı sonuna kadar, son on yıl içerisinde TUİK rakamlarına göre, ilimize dışarıdan göçle 189 bin kişi gelmiş. 209 bin kişi şehrimizden göç etmiş. Bu yeni gelen hemşerilerimizi, kent hemşeriliğindeki ortaklığımıza nasıl hazırlayacağız? Nasıl kazandıracağız? Geleceğe, birbirimizi ve kentimizi birlikte nasıl taşıyacağız?

Şimdi bu veriler ışığında, kentimizde olup bitenlerin, ‘’Araştırmalarını’’ yapıp, kent yöneticilerinin uygulamaya koyacağı verileri onlara sunmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Burada üç temel sorun karşımıza çıkıyor. Birincisi; bu verileri yöneticilerin önüne kim koyacak? Elbette bu ‘’ Bilimin’’ yöneticiliğinde olacak. Bunun nerede olacağı? Yeri de belli. Başka bir yerde kaynak aramaya gerek yok. Hep söyleriz ya üniversite şehir birlikteliği diye. Elbette ki üniversitelerimiz. Başta ‘’İnönü Üniversitemiz’’ olmak üzere.

Bu çalışmaların yürütülmesinde Maddi ve Manevi katkıyı kim sunacak?

Elbette şehrimizdeki elimizde bulunan kaynaklara baktığımızda, kentimizde bu verilerin hayata geçirilmesinde kazanımları olanların bu araştırmaya, maddi ve manevi katkıyı sunmaları gerekir diye düşünüyorum. Bunların sırasıyla; ‘’yetişmiş insan gücü ile ekonomik’’ girdilerden en çok kazanımları olacakların başında, ‘’Büyükşehir, Yeşilyurt ve Battalgazi Belediyelerimiz.’’ Ticaret ve Sanayi odamız. Ticaret Borsamız. Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğimiz. Bunlarla birlikte, öncelikle de, ‘’İŞ ADAMLARIMIZ ve SANAYİCİLERİMİZ.’’

Şehrimizde bu çalışmalar sonucunda ortaya dökülecek bilimsel raporların hayata geçmesinden de, en çok kazanımları olanların başında tabii ki ‘’hemşerilerim’’ gelecektir. Hemşerilerimin de bu konuda yapacakları çok işi var. Bir yandan bu verilerin oluşmasına öncülük edecek olan başta İnönü Üniversitemiz ve yukarıda saydığım ‘’Kurumlarımızı’’, kamuoyu oluşturarak, bir an önce raporların oluşmasının harekete geçirilecek yol ve yöntemleri bulmalı diye düşünüyorum. Bu anlamda, kentimizi daha uzun süre ‘’Orta Zihniyet Tuzağından’’ kurtaracak adımların atılmasını sağlayacak çalışmaların yürütülmesi için, kamuoyunu sürekli diri tutacak ve çalışmaların bir an önce hayat geçirilmesini sağlayacak oluşumları, medyayı da yanına alarak, harekete geçirmenin yollarını bulmalı ve bir an önce bunu yola koyulmalı diye düşünüyorum.

Bu araştırmayı yapacak kurumumuzun İnönü Üniversitemiz olacağını belirttim. Ancak Üniversitemiz içindeki hangi kurumumuzun bu işin başını çekeceğine, biraz daha yakından bakmaya çalışacağım.

Bu konuyu çok boyutlu düşünüyorum. 25 Şubat 2002 yılında yazdığım bir köşe yazımda ‘’Küreselleşmeyi’’ şöyle tanımlamıştım ‘’Küreselleşme; her olgudaki gelişmelerin ve değişmelerin, olumlu olumsuz, yanlarının, sınır tanımadan evrenin en ücra köşesine kadar genişleyerek ve derinleşerek kendini htirmesidir.’’ Hal böyle olunca, olanlarda gözümüzün önünde olunca, buna ne diyeceğiz?

İnansız hava ve yer araçları birer birer hayta geçiyor. Cumhurbaşkanımızın daha geçenlerde tanıtımını yaptığı, İstanbul’da ilk sürücüsüz ‘’Üsküdar-Ümraniye’’ Metro hattı devreye sokuldu. Gelecek on yılda araçların sürücüsüz yol alacağının konuşulduğu, tıp dalında birçok alanlarda, örneğin cerrahların yerini robotların alacağı, teşhis ve tanı koymada, tahlil, röntgen ve emar cihazlarının doktorlarımızın teşhislerinden öncelikli olduğu ve giderek her şeye burnunu sokacağı bir ‘’Yapay Zekâyı’’ her yerde konuşur olduk.

Fizik biliminin burnunu soktuğu her alanda ‘’Toplumlar’’ ve ‘’sosyal yaşam’’ yerinde durur mu? Her gün ‘’Belirsizliğin’’ yaşandığı bir dünyada insan şaşkın! Bırakın sıradan insanların şaşkınlığını, koca koca dünyaya hükmettiğini ilan eden ülkelerin yöneticilerinin sabahtan aldıkları bir kararı, akşam değiştirdiklerini görüyoruz. Hükümetlerin başında bulunduğu yöneticilerin, kendi ülkesinin insanı olan bir gazetecisini öldürüp buharlaştırdığı bir dünyada, diğer ülkelerin bu ülkeden ‘’para’’ koparacaklarının tehlikeye düşmemesi için, bu acı olaya sessiz kalabiliyorlar. Bunlar herkesin, bizlerin gözleri önünde oluyor ve bu konuda, ‘’Toplumlar, ülkeler, entelektüeller’’ sessiz. Bunun yüzlerce örneğini benim yazıp çizeceğim gibi, daha fazlasını sizlerin de yapacağınızdan eminim. İşte günümüzde yaşadığımız ve giderek şehrimiz ve insanlarımızı sarıp sarmalayan bu sosyal olaylara, önümüzdeki yüzyıl içerisinde yapay zekânın çözebileceği konuşulmuyor. Öyleyse bu iş, dünyada, ülkemizde ve Malatya’mızda ‘’Sosyal Bilimcilerin’’ başına düşüyor.

Dönüp, İnönü Üniversitemizin sosyal bilim dallarından biri olan ve içinde yöntemsel bilim öğrenmeye çalıştığım ‘’Sosyoloji Bölümümüze’’ ve hocalarımıza bakıyorum. Sonra internet üzerinden üniversitelerimizin sosyoloji bölümlerinin akademisyenlerine bir göz atıyorum. Üniversitelerimiz içerisinde İnönü üniversitemizin ‘’Sosyoloji Bölümündeki’’ hocalarımızın hem ‘’hocalık statüleri’’, hem de bilimsel veriler noktasında ortaya döktükleri ‘’yayınlar’’ açısından, diğer üniversitelerimiz açısından bir hayli ileride olduğumuzu görüyorum.

Malatya’mızdaki bu sorunumuzun hocalarımız, hocalarım alınsalar da, benim bir huyum var, onu da söylemeden geçemeyeceğim. Bir konu hakkında bende bir kanat oluşunca, bunun doğruluğu ve yanlışlığı ortaya dökülüp test edinceye kadar, kanatlarımı her zaman açıklamışımdır. Açıkladığım konuda yanılmışsam öz eleştirimi yapıp özrümü dilerim. Bölüme geldiğimden ve diğer sosyoloji bölümünde okuyan öğrencilerden edindiğim bilgiler ışığında, hocalarımızın bunca bilimsel verilere kaynak olacak ‘’Teori’’ üretmelerine karşın, ‘’Pratik’’ uygulamalarının, teoride olduğu kadar yoğunlaşmadığını ve şehrime bu yüzünün yansımadığını gözlemledim. Veya ben mi göremedim. Bunun kaynakları ve verileri önüme konunca özrümü vermeye her zaman hazırım. Hemen aklıma anonim bir sözümüz aklıma geliyor ve bunu da dillendirmek istiyorum. Acaba ‘’mumuz dibine ışığını mı’’ vermiyor?

Teorisiz yol alamayacağımızı, pratiksiz de yol haritamızı oluşturamayacağımız düşünüyorum. Pratiklerin hayatın pınarı, kaynağı olduğu kadar, teorilerin de bunlardan beslenen ana damarlardan biri olduğunu düşünüyorum.

Sosyolojiye yeni adım attım. Ben kitabı ezberleyip, ezberlerimi soru kâğıtlarına dökmekte zorlandığımı ve bunun farkında olduğumun bilincindeyim. Bu yaştan sonra soru kâğıdına ezberlerimi dökenlerden olamayacağımı, yöntemsel bilgileri daracığıma yerleştiren hocalarıma her zaman minnet duyacağımı, elimden geldiğince bana öğretilenlerin uygulayıcısı ve hayat geçirmeye çalışan bir öğrenci olacağımı da söylemek istiyorum.

Sayın Ahmet KIZILAY Hocam; 24 Eylül 2018 tarihinde başladığım öğrenciliğim sürecinde Sosyoloji Bölümündeki hocalarım bana ‘’Değişen Dünyada Sosyoloji’’ kitabından öğrettikleri bilgilere göre; Sosyoloji, ‘’Durkheim’a göre, toplumsal kurumların’’, Giddengs’e göre, toplumsal olayların (fenomenlerin-görüngülerin) bilimidir. Weber Sosyolojiyi, ‘’toplumsal eylemi inceleyen bilim’’, Simmel ise, ‘’İnsan ilişkilerini inceleyen bilim dalı’’ olarak tanımladıklarını söylediler, öğrettiler.

Değerli Ahmet Kızılay Hocam, Değerli Sosyoloji Bölüm Başkanımız Değerli Abdullah Korkmaz Hocam ve Değerli Sosyoloji Bölümü hocalarım; şehrimizin ve hemşerilerimizin bir anlamda ‘’toplumsal kurumlarımızın’’, şehrimizde yaşadığımız ‘’toplumsal olaylarımızın’’ , içinde yaşadığımız ‘’toplumsal hareketliliğin’’ ve her gün, her alanda omuz omuza yaşadığımız hemşerilerimizle ‘’insani ilişkilerimizde’’ sorunlarımızın olduğumuzu görüyorum.

Hem de bu seçim arifesinde bu ‘’ilişkiyi, hareketliliği’’ hem ‘’insani’’, hem de ‘’kurumlar’’ olarak yoğun bir şekilde yaşayacağımızı, geçmişteki örneklemelerimizden de biliyor, hissediyorum.

Değerli ‘’Rektörüm’’ ve ‘’sosyoloji bölümümüzün’’ değerli hocaları; şehrimin dilini geleceğe açacak olan verilerin hazırlanmasında, öncülüğü ele alarak, yanınıza ‘’kamu yönetiminden’’ ve ‘’siyaset biliminden’’ hocalarımızla birlikte bizlere ve kentimize adımlarımızı atacağımız ve yürüyeceğimiz yolun ‘’anahtarının’’ ve ‘’haritasının’’ siz değerli bilim insanları olan hocalarımızın elinde olduğunu düşünüyorum. Bu ‘’anahtarı’’ ve ‘’yürüyeceğimiz yol haritamızı’’ seçilecek ‘’Belediye Başkanlarımıza’’ sunduğunuzda, kentimize öngöremeyeceğimizden daha fazla ‘’sinerji’’ (görevdeşlik) kazandıracağını ve yaratacağını, aynı zamanda hemşerilerimizin doğal evleri olduğu şehrimizi ve bu evimizi birlikte nasıl güzelleştireceğimizi çokça konuşur olacağız.

Bu anlamda kentimin gelişmesine bu katkıyı sunacak olan ‘’bilim insanları hocalarımızı’’ hemşerilerim asla unutmayacaklar ve sizleri her zaman minnetle anacaklardır.