Malatya Söz Gazetesindeki köşemde bugünkü konuğum 1916 doğumlu Gayret’li Hüseyin Karataş. Gayretli sözcüğünü ön ad olarak yazmakla, Hüseyin Karataş’ın, gayret sözcüğünün sözlük anlamında yazılı olan özellikleri kastetmedim yalnızca. Yani sözlük anlamındaki gibi Hüseyin Karataş hakkında “olağanüstü bir biçimde uğraşma, uğraşıp didinme, çabalama, çalışma isteği” olan kişi demek istemedim yalnızca. Elbette ki bu vasıflar, Karataş’ta var. Malatyalıların bildiği “Gayret” markasının sahibi olduğunu, kurucusu olduğunu ifade etmek için “Gayret’li” Hüseyin Karataş yazdım.

Bir matbaanın adıdır Gayret. Malatya'da en uzun süreli yayın hayatına sahip Malatya'nın ilk yerel gazetelerinden biridir Gayret Gazetesi. Malatya’nın matbaa tarihinden bahsedildiğinde ilk akla gelenlerden biridir Gayret Matbaası. Matbaanın kuruluş öyküsü 1940’larda Fırat Matbaasında çalışan Hüseyin Karataş’ın gayretleriyle gerçekleşiyor. Fırat Matbaası sahipleri Malatya'daki matbaalarını makineleriyle birlikte İstanbul'a naklediyorlar. Malatya bir yıl matbaasız kalıyor. Hüseyin Karataş bir matbaa açmaya çalışıyor. Matbaa için gerekli olan her şeyi alacak parası olmadığından yalnızca bir el pedalı (elektriksiz elle çalışan makine) ile hurufat (harflere verilen ad) alabiliyor. Harfleri dağıtmak için kasa tabir edilen kutucuklardan oluşan kasayı dahi alamıyor. Yüzlerce kibrit kutusunun üzerine kâğıt yapıştırıp, üzerlerine harfler yazıyor, bu kutuları adlandırıyor. Harfleri kibrit kutularına dağıtıyor. Kısıtlı olanaklarla çalışmaya başlıyorlar ve Gayret matbaası böyle doğuyor.

Gayret markası yalnızca bir matbaanın değil, Malatya’da en uzun süreli yayın hayatı olan yerel gazetenin de adıdır “Gayret” sözcüğü. İki sevdasından biri matbaa açmak olan Hüseyin Karataş’ın bir sevdası da gazetecilik yapmaktır. İkinci sevdası olan ve 1948’de yayınlanmaya başlayacak olan gazetenin adı da hazırdır zaten. Marka olan bu isim “Gayret Gazetesi’dir.” Bu gazete, Malatya Basınının okuludur adeta. Muzaffer Bal, Dilaver Uyanık, Orhan Apaydın, Raşit Kısacık, Abdurrahman Çamur, Selahattin Gökatalay Gayret Gazetesinin iftiharları dır. Malatya'ya tayin olan bürokratların ilk uğrak yeri Gayret Gazetesi, tanışmak istedikleri ilk kişi de Hüseyin Karataş oluyordu. Malatya’nın önde gelen kişilerini her zaman görürdük matbaamızda.

Gayret Matbaası ve Gayret Gazetesi ile 1969 da benim de yolum kesişti. 9 yaşımda iken babam beni Hüseyin Karataş’ın Gayret Gazetesine çırak olarak verdi. Ortaokulu bitirene dek birkaç yıl okul tatilleri zamanlarımda Hüseyin Karataş’ın yanında Gayret Gazete ve Matbaasında çalıştım. Gayret Gazetesi ve matbaası sahipleri Karataş Ailesi ile Gayret’te çalışan tüm elemanlarla diyalogum o günden bugüne halen devam ediyor. Çocukluğum ve gençliğim dönemlerimde Gayret Gazetesi ve matbaası ortamında yetişmiş olmam hayatıma yön verdi. Öğretmenlik görevimi idealimdeki gibi yapabilme olanağına kavuşmuş olmam; Türkiye Satranç Federasyonu Malatya İl Temsilciliği görevinin bana verilmesiyle yerel, ulusal ve hatta uluslararası satranç turnuvaları direktörlüğünü üstlenmem gibi vasıflarımın en büyük faktörlerden birinin de matbaacılık ve gazetecilikte edindiğim tecrübeler olduğunu düşünüyorum.

1969’da çalışmaya başladığım Gayret Matbaasında çok güzel anılarım var. 1969’larda her evde telefon yoktu. İlk kez matbaada konuştum telefonla. İlk olmasından dolayı değil de, çok ilginç bir telefon konuşması yapmış olmamdan dolayı unutmadığım bu olayı sizlere de anlatayım. Bir gün matbaanın telefonun zili çaldı. Hüseyin Karataş dışarıda olduğundan ofisteki masası boş.

Hüseyin Karataş’ın matbaada çalışan çocuklarından en büyüğü rahmetli Kemal Karataş, bana telefona bakmamı söyledi. Atölyeden ofise geçip, ahizeyi elime aldım. Karşı tarafta telefon eden kişi konuştu. Kendi adını söyledi ve kiminle görüştüğünü sordu. Bu soruya şöyle cevap verdim. “Gayret matbaasında bir çocuk.” Meğersem telefonla matbaayı arayan kişinin yanında patronumuz Hüseyin Karataş varmış. Baskının ne zaman biteceğini ve işin ne zaman teslim edileceğini soracaklarmış Kemal Usta’ya. Karşı taraftaki adam telefonu Hüseyin Karataş’a vermiş. Telefondaki ses, Kemal Usta’yı telefona çağırmamı istedi. Ama önce bana özel bir şey söyledi Patron Hüseyin Karataş. “Bir daha telefonla konuşurken, kendini ‘Gayret matbaasında bir çocuk’ diye tanıtma. ‘Ben Cemal Gürsel Toy’ diye tanıt kendini. Böyle konuş” dedi. Bu bir ilk idi. Genel kültürümün temeli Gayret Gazete ve matbaası ortamında oluşmaya başladı.

Gayret Matbaasının tam karşısında İbrahim Barbaros adında çok ünlü bir bakkal vardı. Günlük gazete de satılırdı bu bakkalda. İbrahim Barbaros, Bakkallar Derneği Başkanı idi aynı zamanda. Hüseyin Karataş, İbrahim Barbaros hakkında bir gün makale yazıyor. Aksilik bu ya, yazının iki yerinde İbrahim Bey’in soyadı “Barbaros” değil de “Barbarus” şeklinde yazılmış. Kendisi hakkında “Rus” diye bahsedildiğini varsayarak, gazeteyi eline alıp hışımla caddenin karşısındaki matbaaya gidip Hüseyin Karataş’ın karşısına dikiliyor. Masanın üzerine koyduğu gazetede “Barbarus” yazılı yeri gösterip bunun nedenini soruyor. Hüseyin Karataş, “Mürettip hatası” diyor. İbrahim Bey, alt satırlarda ikinci defa yazılı olan “Barbarus” sözcüğünü gösterdiğinde Hüseyin Karataş yine “Mürettip hatası” deyince; İbrahim Barbaros, Karataş’a küfür ediyor. Karataş hemen silahına davranıyor. İşin sarpa sardığını gören Barbaros, Karataş’a “Dur Hüseyin. Bu da dil hatası” diyor. Bu arada Karataş, silahını yerine bırakıyor. İki arkadaş kahkahaya boğuluyorlar ve bu işi tatlıya bağlıyorlar. Devam Edecek...