Ben 1934 yılında Darende’de doğmuşum. Babam Darende’nin Nadir Mahallesi’nden, annem ise Balabanlı. 14-15 yaşlarında evlendiril-mişler. Babam Darende Cumhuriyet İlkokulu’nda Av.Nami Ocakcıoğlu” nun öğrencisi, Hacı Hulusi Efendi ile de sınıf arkadaşıymışlar. Dedem babamı tatil aylarında yakın bir arkadaşının yanına çırak vermiş. O zaman İlkokul dönemi üç yılmış. Böylece kaderi Terzilik mesleğine yönelmiş.

Doğduğum yıl Darende Sivas’tan ayrılıp Malatya’ya bağlanmış. 4 yaşında Darende’den ayrılıp Kangal’a oradan da Ankara’ya göç ettik. İlginç bir yaşam öyküm var. Ben dünyaya geldiğimde babam askerdeymiş. Tam 4 yıl askerlik yapmış. Ankara’da Jandarma Matbaası’nda görevliymiş. Orada matbaacılık mesleğini öğrenmiş. Terhisinden 1 yıl önce dedem vefat etmiş. Terhisten bir ay kadar sonra da ben doğmuşum ve bana dedemin ismini vermişler.

Cumhuriyetin ilk yılları. Maddi ve manevi olarak büyük sıkıntılar yaşanan bir dönem. Köklü ve varlıklı bir aileden gelmemize karşın o dönemin sıkıntıları içinde Sivas, Malatya ve Adana’da yakın akrabalarımız olmasına rağmen babamın gözü hep Ankara’da olmuş. Nedeni benim okumamı ve doktor olmamı istemesi. Onun bu isteğine ben de koşullanmışım. Doktorluğun ne olduğunu bile bilmeden “Ne olacaksın?” diye soranlara “Doktor” yanıtını verirdim. Böylece ilk doktorluk unvanımı Kangal’daki babamın iş ortağı olan Hasan Usta ve diğer arkadaşları verdiler bana ve hep “Doktor bey” diye hitap ettiler.

5,5 yaşımda Kangal Cumhuriyet İlkokulu’da konuk öğrenci olarak okula gittim. Aynı zamanda okul müdürü olan öğretmenim Muammer Bey, öğretim yılı sonunda babamı çağırarak; “Sadık’ın kimlik cüzdanını getir, onun kaydını yapalım, seneye ikinci sınıftan başlasın, çünkü sınıfının en başarıl öğrencisi oldu” demiş. Böylece, Ankara’da ikinci sınıftan başladım ve yaşamım boyunca, Tıp Fakültesi de dahil sınıfımın en küçük yaştaki öğrencisi oldum.

Ankara’daki büyük küçük hemşerilerimizle hep yakın bağlantılar içinde olduk. Memleketimizden ve hemşerilerimizden hiç kopmadık. Her yıl yaz tatilimizi Darende ve Balaban’da geçirir, kışlık ihtiyaçlarımızı hazırladıktan sonra dönerdik. Bu bizim için hem ziyaret hem ticaret olurdu. Zamanla kardeş sayımız 6’ya çıktı. Ben tek erkek çocuktum. Ailede erkek çocuk az olunca onu seven de çok oluyor. Bu nedenle gerek ailem gerekse hemşeri çevremizden gördüğüm büyük bir sevgi ortamında yetiştim.

Darende ve Balaban doğal olarak son derecede güzel yerler. Hele Nadir Mahallesi’ndeki evimiz inanılmaz derecede güzel bir doğa ortamında bulunuyordu. Bu nedenle romantik bir kişilik kazanmış olmalıyım. İçimdeki doğa ve insan sevgisinin sonsuz olduğu söylenebilir.

Tatillerde Darende’ye giderken yolumuz Sivas’tan geçtiğinden orayı tanımıştım. Ama Malatya’yı hiç görmemiştim. İsmet İnönü gibi bir devlet büyüğümüzün de memleketi olan Malatya’yı görmeyi çok istiyordum. Üstelik İsmet İnönü’yü okulumuzun mezuniyet gününde görmüş ve çok etkilenmiştim. Benim yaptığım elişlerini incelemiş, nereli olduğumu, babamın ne iş yaptığını, kaç kardeş olduğumuzu sormuş, Malatyalı olduğumu öğrenince daha da yakınlık göstermişti. Ya da bana öyle gelmişti. Büyük İnönü ve eşi Mevhibe Hanımefendinin; büyük bir içtenlik, saygı ve heyecanla ellerini öptüğüm o günü hiç unutmam. Bu büyük insanlara olan sevgi, saygı ve bağlılığım, ölümünden 48 yıl geçmesine rağmen aynı yoğunlukta devam ediyor.