Bilumum haber üretenler, yorum yapanlar, köşe yazısı yazanlar, köşeyi tutanlar oturun oturduğunuz yerde. Evet, evet sözüm büyük bölümünüze. Yok, mu Malatya sorunlarına, kültürüne, mekânsal ve sosyoekonomik dönüşümündeki bozulmalarına tarihsel bir akış içerisinde çözüm üretenler elbette vardır. Var olmuşlardır, var olacaklar. Sözüm dedim ya şimdiye kadar Malatya’mızın tarihsel süreç içerisinde sahip çıkmayıp da, çıkarmış gibi yapanlara. Tarih verin, yazdığınız köşe yazılarınızı, haberlerinizi arşivlerinizden çıkarın görelim. Konuşalım üzerine. Müzakere edelim. Belki bugüne kadar yapamadık ama bundan sonra geleceğimize belki bir nefes bir ışık tutarız. Buradaki yaptığımız sahiplenmemeyi bir dizi köşe yazısı içerisinde yeri geldikçe, dile getireceğim.

İlk kez1960 yılında Tunceli’de Malatyalı bir hemşerimizin çıkardığı ‘Tunceli’nin Sesi’’ gazetesinde yazmaya başladım. Yazma serüvenim aralıklı olsa da sürüp gitti. 1970’li yılların ortasında sahipliğini sürdürdüğüm ‘’Organ’’ isimli dergi ile devam etti. Tabi birilerini rahatsız etti ki, o güne kadar mesleğimin öğretmenliği dahil, bütün bürokratik görevlerim, maaşımda kesilmeler de yapılarak Van iline 1975 Eylülünde sürüldüm. O zamanlar memurların kendi isteği dışında hukuksuz atamalara, ‘’sürgüne’’gönderilme denirdi.
Zaman akıp giderken, bu kez kendi isteğimle Hatay’dan aynı görevle Malatya’ya 1979 yılında ‘’Toprak Komisyonu Başkanı’’ olarak görevlendirildim. 1988 yılında emekli oldum. Yazma çizme işine devam ederken, bir de İlk TV’nin Malatya’da kurulması ile birlikte televizyonlarda, konuklarımı programlarıma alarak, kişisel program yapmadan tutunda, tartışma ve yorum yapma programlarım olmak üzere, TV’ da 25 yıl yolculuk yaptım.
Yazı yazmanın ve konuşmanın belli dönemlerde bedeli vardır. Bazen yazılarınızdan, görüşlerinizden yetkililer hoşlanmaz, soruşturma açarlar. Bazen sürülürsünüz, kovuşturma açılır. Bazen de ileri gittiğinizde medya sahipleri yol verirler. Hep söylerim sigortalı gazetecilik, yani ücret karşılığı, yani geçimimi sağlayacak parayı medya sahiplerinden almadığım için, ya da medya üzerinden bir kazancım olmadığından söyleyeceklerimi söyledim ve yazdım. Yazmalarım ve konuşmalarım ortada. Geçerken bir hakikati da dile getirmek zorundayım. Malatya’da medya sahipleri, yazdığım köşe yazılarımdan ve televizyonlarda yaptığım programlarımda özgürce yazmamın ve konuşmamın önüne bir engel koymadılar. Ben de onların bana sundukları olanaklarını hak ihlaline uğratmadım.
Buraya kadar yazdıkların tamam da, ne demek istiyorsun? Ağzındaki baklayı, ya da dilinin ucundakileri söyle de bilelim diyenleri duyar gibiyim.
Yaşım bir hayli ilerledi. Her Malatyalının âşık olduğu gibi, az ya da çok Malatya’ya aşığım. Memleketimde gezmediğim Coğrafya ve yaşamadığım iklim kalmadı. Geçmişte bu mekândan ve coğrafyadan gelip geçmiş ve buraları yazdıkları yazıları ve kitaplaştırdıkları kitaplarında bu gezginler, Mekânsal ve coğrafya olarak, Malatya’mızın özelliklerini yaza çize bitirmemişlerdir. Söylediklerinin çoğunu 1940’lı yılların başından beri ‘’Asbuzu Bağlarının’’ içinde meyvelerini ürettim ve pazarına omuzlarımda taşıyarak sattım. Mekânımızın kimi zaman köşkünde oturup Boydağı’nı, kimi zaman tandır örtmesinde tandır ekmeğini pişirenleri seyrettim, hafızama yerleştirdim. Seyrettim, seyrettim… Yine 1940’ların başında tellalların mahallelerimizde sokaklarımızda dolaşıp, fabrikalarımıza işçi alınacağını kulaklarımla işittim.
Anılarım çoğaldı. Çoğaldıkça yük olmaya başladı. Anılarım bakla oldu. Baklayı ağzımdan çıkarmaya karar veridim. Anıları yük olmayanlar, o baklayı, o yükü boşaltmayı bilmezler.
İşte o baklanın, o yükün zamanında gün yüzüne çıkan bir bölümü.
‘’Çerçeveye Sığmayanlar 1 cilt sayfa 71
Kendi Kendimizle Yüzleşmek Zorundayız
Ne zaman Malatya’yı, Malatyalıyı konuşsak hep övgü ile söz ederiz. Bir ölçüde haklı da sayılırız. Bunu insanın doğup büyüdüğü, yaşadığı kente sahiplenmesi, doğal bir uzantısı sayıyorum. Ama nereye kadar? Gerçekleri görüp sorgulamadan, sorunlarımızı ne ölçüde çözmüş oluyoruz.
GELİN KENDİ KENDİMİZLE YÜZLEŞELİM: 1- Birbirimize güvenimiz yok. 2- Tek başıma sorunları ben bilirim, ben çözerim anlayışımız her yanımızı sarmış. Giderek benden akıllısı yok diyenler çoğalmış. 3- Çoğunlukla eğitimsiz ve mesleksiziz. 4- Siyasi partilerimiz hem birbirlerine karşı, hem de kendi içlerinde kabile anlayışını sürdürmekteler. 5- Devlet benim işimi çözsün anlayışı tümüyle içimize sinmiş. Buradan çıkan sonuç anladığım kadarıyla, Malatya- Malatyalıya, Malatyalı – Malatya’ya, Malatyalı – Malatyalıya yabancılaşmış. Malatya bugün “KÜLTÜR VE SANAT” fakirliğini sonuna kadar yaşıyor ve bu yüzümüze çarpıyor. Asıl sorun bunları nasıl aşacağımız? Malatya’mız nasıl büyüyecek? Nasıl zenginleşecek? Gelecek yazılarımda bunları açmaya çalışacağım. Tabi sizlerin görüşlerime katacağınız zenginlikle. Ben en iyisini, doğrusunu biliyorum demekten sakınarak... 18 Şubat 2002 Malatya Güneş Gazetesi’’
Yukarıda tırnak içine aldığıma o yazıyı yazdığım tarihte, ne siyasilerden ne gazetecilerden ne bir ses geldi, ne bir yazı. Şimdi yine bu gün bu yazıyla soruyorum. Yüzleşmeye var mısınız? Ben varım. Yazın istişare edelim. Daha yazacaklarım var. Varan (1)