Türk milletinin Çanakkale de elde ettiği zafer, bütün dünyaya verilmiş bir insanlık dersidir. Bu destansı zaferin temelinde güçlü bir inanç, büyük bir vatan aşkı ve özgürlü tutkusu vardır.

Sevinç ve coşkuyla kutladığımız Çanakkale zaferinin 106. Yıl dönümünde, bu güzel vatanımız için canını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve özlemle yâd ediyoruz.

Ruhları şad mekânları cennet olsun.

Çanakkale zaferi, vatanseverlik, fedakârlık, cesaret gibi yüksek faziletlerin kahramanca sergilendiği bir destandır. Tüm dünyaya Türklerin eğilmeyeceğini gösterdiğimiz büyük bir zaferdir.

Çanakkale zaferinin en önemli ve en anlamlı sonuçlarından biriside doğunun en büyük imparatorluğu Çarlık Rusya’nın yıkılması yanında, ülkesinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğunda ilk yarayı açmaya yetmiş olmasıydı.

Bu gururun ardında ‘Çanakkale geçilmez sözünün tarihe yazdıran kahraman Mehmetçiğin destansı hikâyesi vardır. Çanakkale bir diriliş ceddidir, üzerinde türlü oyunlar oynanan bir milletin adeta küllerinden yeniden doğuşunun adıdır.

Anadolu halkına verdiği azim, umut ve kararlılık ile kurtuluş savaşının meşalesinde ateşlendiği tarihtir! Topun vinci bozulduğu için arkadaşı Niğdeli Osman ve oğlu Ali ile birlikte kaldırdığı 190 ve 215 kiloluk mermiler ile Türk tarihinin kaderini sırtlayarak Seyit Onbaşının ve nice isimsiz kahramanın anıldığı gündür. İngiliz ve Fransızların, zayıf olduğunu düşündükleri Türk savunmasını kolayca susturarak boğazı rahatlıkla geçip İstanbul’u ele geçirme planının tabiri caizse denize gömüldüğü gündür aynı zamanda.

Değerli okurlarım, yazıma o dönemin fakülte öğrencilerinin göstermiş olduğu cesaret ve kahramanlıkları ile ilgili bir hikâyeye yer vermek istedim:

Profesör emin efendi, bir gazete aldı. İçindeki hükümet bildirisine bir göz attı. Şöyle yazıyordu;

-Çanakkale’ye; at, eşek, katır, nal, mıh, kağnı, araba, para, yiyecek… Her kim ne verirse kabulümüzdür. Emin Efendi, gazeteyi katlayıp cebine koydu. Aceleyle fakülteye geldi. Yedinci dershanenin kapısından içeri girdi. Fakat dershane bomboştu. Koyu bir ölüm sessizliği vardı.

Profesör, boş sıralara öylece bakakaldı. Neden sonra tahtadaki yazı gözüne ilişti. Yazıyı sindire sindire okudu. Şunlar yazıyordu, tahtada: Muhterem hocam! Ayasofya camiindeki hutbeleriniz ve dershanedeki derslerinizden;

Çanakkale’de milletimizin namusunun direnmesi gerektiğine inandığımız için gidiyoruz. Yüreğiniz rahat olsun. Orada milletimizin namusu olan Çanakkale’de senin talebelerin bir gönüllü birliği oluşturarak ve tek bir kişi gibi hareket ederek, sömürgecilerin karşısına çıkacak. Duaların üstümüzden eksik olmasın. Hakkını ve emeklerini helal et lütfen.

(Bütün çocukların adına 403 Nizami)

Profesör Emin Efendi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Teşekkür ederim oğullarım benim, has çocuklarım. Şimdi asıl siz helal edin haklarınızı bana! Çünkü benden büyüksünüz artık, çok büyüksünüz.

Başta, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları, olmak üzere vatan bayrağı ve hürriyeti için şehit düşen Mehmetçiklerimiz ile vatandaşlarımızı minnet ve şükranla anıyoruz…