Ateş düştüğü yeri yakar sözü, oldukça fazla kullanılan bir atasözüdür. Peki, anlamı nedir, sorunun cevabı ise, Türk Dil Kurumu sözcüklerinde “Bir acıyı onu çekenden başkası tam anlayamaz veya aynı ölçüde üzülemez.” Şeklinde cevabı bulunur.

Fakat kimlerin başına gelirse asıl onlar etkilenir. Musibet kimin başına gelmiş ise sadece onu sürekli acı iççinde bırakır. Başkalarının acıması, üzülmesi gelir geçer.

Felaket diye adlandırılan bu durumlar, kişiyi normal yaşamından alıkoyar. Uğradığı maddi, manevi kayıplar yüzünden üzer.

Başkalarının verdiği teselli, çektiği acıyı dindirmeye yetmez. Çünkü kendi, başlarına böyle bir felaket gelmediği için çekilen acının derecesini bilemezler. Fakat tüm bunlara rağmen elden geldiğince acı çekenin yardımına koşmak bir insanlık görevidir.

Kendi başımıza böyle bir felaket geldiğinde, başkalarının neler yapmasını bekleyebileceğimizi düşünüp, ona göre davranırsak, insanlık görevimizi yapmış sayılırız. Fakat galiba, bizim ilgi alanımız sadece kendi kendimizden müteşekkil. Kendi dünyamızın dışında neler olup bittiğinin hiç farkında olmadığımız gibi başka insanlar hangi problemlerle uğraşıyor düşünmüyoruz bile…

Tam da bir bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı içindeyiz. Başkasının başına bir dert, bir sıkıntı geldiğinde onu görmezden gelerek günlük hayatımıza devam ediyoruz.

Yani, yaşanan acıları, felaketleri, izleyenler değil, yaşayanlar daha iyi bilir. Onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; Kalıcı değil gelip geçicidir.

Bazen ise bazı durumlarda yani, Bizi direkt olarak ilgilendirmeyen konularda, kendimize bir görev belirleyebilirsek, o zaman da ülkemiz adına, bir değer üretmiş oluruz. Ve bu durumda ise ülkemizin kalkınmasını bekleyebiliriz. Bu da bir nevi, insani görevimizdir diye düşünüyorum.

Örneğin; Hiç gereği yokken muhtaç insanların, dert ve sıkıntılarını gündemimize alarak, gönüllü olarak faaliyet gösterebiliriz veya engelli vatandaşlarımızın sıkıntılarını gündemimize alarak onlar için yapılan toplum destekli projelerde görev alabiliriz. Yine birey olarak ülkemizin çölleşmesini dert edinerek ağaçlandırma faaliyetlerine gönüllü katılabiliriz.

İşte o zaman ateş düştüğü yeri yakmaz ve bu durumdan da toplumumuzun kalkınmasını bekleyebiliriz.

Ve yine, hepimiz her gün haberleri izliyoruz, birçok üzücü olayları görüyoruz. Elbette bu haberleri okurken ya da izlerken bizler büyük üzüntü hissediyoruz. Ama samimi olmak gerekirse, en fazla birkaç gün sonra unutuluyor.

Kısacası; Acılar paylaştıkça azalır, ama en büyük payda, bu acıyı yaşayana kalır. Biz ne kadar üzülsek de, yüreğimiz yansa da gün gelir unutur gideriz.

Ama acıyı yaşayanın yüreğinin bir köşesinde bu keder, çöreklenir kalır ve ömrünün sonuna kadar kıpırdamaz. Acısız, sağlıklı, huzurlu günler dileğiyle…