İdeolojik bagajları olan ülkelerin, toplumların ve insanların hastalıklarından kurtuldukları görülmemiştir. Eskiyen İdeolojik kavramlarını, bagajlarından en çabuk, en hızlı boşaltan ülkeler, insani değerlere ve kaliteli bir yaşama kavuşmuşlardır. Bilginin hızla yaşama girmesi, kullanılması ve yine hızla eskiyip, yerini yeni bir bilgi akışına, süreçlerine bırakması, toplumları ve bireyleri günümüzde derinden sarsmaktadır. Bu nedenle günümüzün temel kavramlarından olan ‘’Belirsizlik ve Yaratıcılık’’ hem yan yana, hem birlikte hem de iç içe yürüyor.

İzim’lerini kafasından atamayan ve bagajlarını kafalarında taşıyan insanlar, toplumlar ve devletler, kafalarındaki bagajlarını boşaltmadıkları sürece, kafaları hep ‘’karışık’’ kaldıkları gibi, attıkları her adımda tökezleyeceklerdir.

Kavramlar; öznenin, yani bizim dışımızdaki nesnelerin, duyu organlarımızla beynimizde algılanan şeylerin soyut tasarımlardır. Doğruluğu; duyular yolu ile algılanan ve beyinde yer edinen soyut kavramların, yeniden beynin dışındaki nesnelerle buluşması ile soyut olan bu şeyler, somutlaşır. Yani beyinde oluşan soyut kavramların, beyin dışındaki nesnelerle buluşması ile ancak somutlaşır. Doğru ve yanlış düşündüğümüzü böylece anlamış oluruz. Ve hayatta bunun karşılığı oluşursa, beynimizdeki soyut kavramlar varlığını korur. Bu haliyle beynimizdeki soyut tasarımlar doğrudur. Ancak yine soyut kavramların doğruluğu, bu kavramların beynin dışarısına çıkması ile kendisini belli eder. Beynin dışındaki nesneler aynı kaldığı ve karşılığı olduğu sürece, kendimizle ve çevremizle bir sorun yaşamayız. Oysa ne doğa, ne toplum, ne de insanın kendisi ve düşünceleri aynı kalan, kendi kendini tekrarlayan şeyler değildir. Günümüzde ve giderek her şey her an hem akıyor, hem değişiyor, hem değiştiriyor. Kaç yaşındaysanız, bırakın yirmi-otuz-elli-yetmiş yılı, hatta beş-altı yılı değil, birkaç yıl öncesini, birkaç ay öncesine bakalım. Ne çevrenizde ki tabiat, ne toplum ve ne siz aynısınız. Düşüncelerinizden tutunda, fiziki yapınıza varıncaya kadar birçok değişiklikler oluşmuştur. Eğer daha önce sabitlediğiniz paradigmalarınız (değerler dizisi) yani düşünce kalıplarınız, oluşturduğunuz düşünce sistemleriniz varsa, bu sizi çevreye karşı uyumsuz kılar. Çevrenizle çatışma haline girersiniz. Bir süre sonra bu düşünceler iyice hastalanır ve çevrenizde olumsuzluklar yaratır. Bu toplumla birlikte genelleşmeye başladığında, sizle birlikte toplum da hastalanır. Giderek sistem tümüyle yozlaşmaya başlar. Artık toplum hastalanmıştır, hastalıklıdır. Toplumun zihniyetinin değişmesi, yerini yenisinin alması, zamanın ruhunu yakalaması zorunlu hale gelmiştir. İşte burada karşımıza sistemin oluşturduğu paradigmalar dediğimiz, düşünce sistemleri sabit olanlarla, değişimin farkına varıp, paradigmalarını değiştirenler, düşünce sistemlerini yenileyenler arasında bir çatışma baş gösterir. Bu çatışma bir süre devam eder. Yönetimler bu değişimin zamanında farkına varmaz, değişmezlikte ısrar ederse, çatışma sürer. Toplumda, kaos (kargaşa) oluşur. Ancak yönetimlerin akıllı olup bu çatışma halinin çatışmasızlığa evirilmesi için, toplumu rahatlatacak, toplumun hayatta karşılığı olan yaşam tarzları ile toplumu buluşturması gerekmektedir. Bu hayatın bir gerçekliğidir. Bunu yöneticilerin, yönetime talip olanların iyi okuması gerekmektedir. İyi okuduklarında toplum bir süre değişimini birlikte ele alır ve kendi arasında tartışır. Bu tartışma hali hayattaki değişimlerle uyumlu hale gelince, değişim uygun bir ortamda değişmeyenin yerini alır ve değişerek rahatlar.

İşte bu topluma yıllarca kendi rızası olmadan darbelerle, muhtıralarla giydirilen ‘’ideolojik devlet’’ yapısını şekillendiren ‘anayasalar ve değişimleri’, hep çatışma ortamları doğurmuştur. Bunu görmemek körlük yaratır. İşte önümüze önemli bir fırsat doğmuştur. Halkımızın yüzde %86.22 katılımıyla bu günkü meclis, toplumun yüzde 95’inin temsili ile oluşmuştur. Yeni bir ‘anayasa’ ile yeni bir ‘devletin’ yapısını tartışarak hayata geçirme fırsatı doğmuştur. Parlamentodaki gurubu bulunan partilerle birlikte, yeni oluşan parlamento dışındaki partilerde bunu dillendirmektedirler. Bugün bunun koşulları oluşmuştur.

Ve hayatta, hayatımızda bunun karşılığı vardır. Bilgi çağında küresel bir dünyayla bizi buluşturacak olan, yeni bir ‘’devlet yapısını’’ toplum olarak birlikte oluşturalım. Sağa sola bakmadan, gelin bugün bunun gerçekliğini birlikte yaşayalım.

Hayatta karşılığı olan gerçekliği, doğa, toplum ve insan bütünüyle kendisinde yaşar. Bu döngü hayat dediğimiz yaşanmışlık halinin ta kendisidir.

Seçimlere giderken eğer siyasi partiler ve toplum, yenilenen yenidünyanın gerçeklerini görüp, ‘’ yeni devletini’’, yeni koşuların oluşumu içinde yenilemez ve koşularını değiştirmezse, sevgili okurlarım, sevgili hemşerilerim, inanın ‘’eski devlet yapısı’’ geçmişte yaşayarak gördüğümüz gibi, kendisinin paradigmalarını (değerler dizisini) hayat geçirecek yeni çıkış yolu bulacağı gibi, yol arkadaşlarının koşullarını bulur, buluşturur. Bizlere dayatır ve onaylatır. Geçmişte bunun örneklerini defalarca yaşamış olduğumuz gibi.

Önümüzdeki seçimleri ‘’Anayasa Değişmezse’’ kim kazanacak? Siz ne dersiniz? Eski devlet mi? Ülkemiz mi? toplumumuz mu?