Ülkemizde değişim denilince deliye dönen, söylenenleri duymamak için kulaklarına pamuk tıkayan, değişmek için söylenenler duyulmasın diye var güçleriyle gürültü çıkaran bütün argümanları kullanan değişime direnenler korosu çok kötü şeflerin yönetiminde çok kötü sesler çıkarmaktalar.

Parlamenter sistem ismi hakikaten kulağa hoş gelen bir ahenge sahip. Parlamento İtalyanca bir kelime olup konuşulan yer anlamına gelir. Parlamenter sistemde parlamenterler halkı temsilen yasama organı olup yasa koyuculardır. Bunu da parlamentoda yaparlar. Buraya kadar ne kadar hoş bir anlatım gibi görüldü. Entelektüel bir yaklaşımla anlatılınca parlamenter yani yerli dille ''mebus'' parlamento ''meclis-i mebusan'' ne kadar hoş tariflerdir. Gel gör ki kelime anlamını aşıp pratize olunca halk adına konuşan kişi parlamenter, halk adına konuşulan yer parlamento gürültü yapan kişi ve gürültü yapılan yer şeklini aldığını görüyoruz.

Bu aralar belki de en fazla duyduğumuz şeylerdir. Parlamenter, parlamento, anayasa, başkanlık sistemi, sistem değişikliği. Evet sistem değişikliği, anahtar cümle, bütün fırtına bu cümle üzerinden koparılıyor. Değişime direnenler korosu havar,havar sesleriyle bağırarak efendiler; sistem elden gidiyor. Sözüm ona yüz yıldır edindiğimiz temel değerlerimiz tarümar edilecek diye ciyak ciyak bağırıyorlar. Alışa geldikleri beyinlerinin konforu bozulacak diye değişime var güçleriyle direniyorlar. Ama nafile yumurta kapıya dayandı düştü düşecek.

Değişecek anayasa ile ilgili çok fazlada bir şey bilmeyen halk sadece Türkiye çift başlılıktan kurtulacak, koalisyon dönemleri mağmaya gömülecek diye yapılacak anayasa değişikliğine göreceksiniz önemli bir çoğunlukla EVET oyu verecekler. Yani eski Türkiye'den kurtulup yeni Türkiye'ye geçecekler hadi hayırlısı.

Değişime direnenler aslında sadece inatlarından ötürü direnir gibi yapıyorlar. Birileri böyle istiyor diye statükodan yana olmak onlara bir zafer kazandırmayacaktır. Bu böyle biline. Belki halkın çoğu yetmese bile yenilikte vardır bir hayır deyip bu hayırdan dolayı EVET mührünü basacaklar. Hem atalarımız boşuna ''eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı'' aforizmasını söylememişler.

Aydın geçinip durağnlaşmaya her zaman karşı gelenler ne hikmetse bas bas bağırıp sakın ha değişmeyelim değişirsek her şeyimizi kaybederiz diyerek değişime direnenler korosunu çoğaltma peşindeler. Korkunun ecele faydası yoktur. Halbuki kölelerin kaybedecek neyi var zincirlerinden başka. Hem bu güruh değil mi ki demokrasi tahammül sanatıdır diyerek demokrasi havarisi kesilirler. Hadi aslanlarım gösterin tahammülünüzü ya tahammül ya sabır diyerek.

Şu bilinsin ki tepeden inme demokrasilerin ömrü kelebeklerin ömrü kadar olmasa da dinozorların ki kadar değil herhalde. İnsan oğlu her zaman değişimden hoşlanmıştır bu meleke doğuştan elde edilen karakterdir.

Birileri de ''yüz yıllık prangadan kurtuluyoruz'' sözüne acaip derecede içerlenmiş hıçkıra hıçkıra yüz yıllık pranga sayesinde bütün güzel olan şeyleri elde etmişmişiz diyerek değişime direnmeyi mıh gibi tutuyor aklında. Neredeyse cenneti bu yüz yıllık pranga sayesinde elde ettik diyecek, İlahiyatçı olmasa. Kardeş siz değil misiniz bu sistemi yerden yere vuran, siz değil misiniz ya bu nasıl bir muhafazakarlık ki neden değişmiyoruz deyip avazınız çıktığı kadar bağıranlar. Haydin değişelim denilince neden prangalarınızı okşamaya başladınız. Cellatlarınıza tapınacak kadar aşık köleler olmak yakışıyor mu size?

Köhnemiş sistemi bir yarinden başlayarak değiştirelim denilince bu değişime direnenler korosu başkalarının özgürlüğü bizim özgürlüğümüzün kısıtlanmasıdır diyerek ayak sürümeye başladılar. Aynen cenneti bir gece kondu kadar düşünüp başkaları cennete giderse doldururlar bize yer kalmaz diyerek her kesi kolayca tekfir eden cahil muhafazakar dindarlar gibi fazla değişim bize alan daraltır diyerek değişime direnenler şunu bilsinler ki korkunun ecele faydası yoktur.

Yazımızı değişime direnenlere İsmet Özelin ''AMENTU'' şiirinden alıntıladığım şu mükemmel mısralarıyla bitirelim.

Budur

bir daha korkmamak üzere korkmaz görünen korku

işte şehirleri bayındır gösteren yalan

işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan

kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla

güç bela kurduğum cümle işte bu;

ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan

tenimin olanca ağırlığı yok oldu.

Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak

bile bir bir çınlayan

ihtilal haberidir.

Selam,sevgi,dua...