Malumunuz olduğu üzre bir zamanlar (affınıza istinaden) umumi tuvalet kapılarına yazılan “bunu yazan tosun” türünden edepsiz ifadeler çok yaygındı. “Tuvalet edebiyatı” denirdi bu kepazeliğe. Seksenlerde bir akımdı bu… Doksanlarda nispeten sekteye uğradı ve zamanla unutulup gitti.
İnsanlar akıllanıyor, ar ve hayâ sahibi olmaya başlıyor diye düşünürken hiç de öyle olmadığını müşahade ettik.
Gördük ki adına “program” denilen ve aile/evlilik gibi mukaddes bir sosyal müesseseyi felç etmekte olan bu furya televizyonlara yansımış. Tuvalet edebiyatı evimizin başköşesindeki ekranlar aracılığıyla yapılmaya başlanmış.
Canlı yayında ensest ilişki itirafları mı ararsınız, eşine ihanet eden namussuzlar mı ararsınız, başkasının namusuna nasıl göz koyduğunu masum bir platonik aşk kılıfıyla meşrulaştıran şerefsizler mi ararsınız…
İnanın mukayese ettiğim tuvalet yazıları bile bunlardan çok daha masumdur. Bunu itiraf etmeliyim. Çünkü o yazıyı bir kişi okuyordu ama mevzubahis rezaleti anne-kız, baba-oğul, karı-koca hep birlikte izliyor ve izlemekte bir sakınca görmüyor.
Naçizane, mahremiyetin pazarlandığı bir mezat olarak nitelendiririm bu kirliliği ve evimde izlenmediğini gururla belirtmek isterim.
Fakat maalesef, internetten takip ettiğim haber sitelerinden birisinde öyle bir başlık gördüm ve tiksinti hisleriyle haberi okudum ki bu konuda birkaç kelam etmekten kendimi alamadım.
Haberin özeti tek cümle: “Bir erkek, başka bir erkeğe talip oluyor!!!”
Beynime kaç balyoz indiğini tahmin edemiyorum. İnsanlığımdan nasıl utanç duyduğumu ifade edemiyorum. Daha doğrusu “insan” sıfatı yakıştırılan bu türden mahlûkatla aynı sıfatı taşıyor olmaktan, insanlık adına nasıl utanç duyduğumu…
Herifçioğlu Hollanda’dan telefonla katılıyor ve erkek konuğa talip oluyor. Ardından da edepsizliğini meşru kılmak için: “Bunda şaşıracak ne var? Bu işler buralarda serbest!” diyebiliyor. Kızıyorum… Ama birden aklıma çeşitli isimlerle kendini tavsif eden, İstanbul caddelerinde ellerinde cinsel tercihlerine özgürlük(!) dövizleriyle yürüyen kişiler geliyor… Susuyorum…
Neyse…
Biz tv programlarına gelelim;
Bu programlarla insanların arasını bulmak gibi hayırlı(!) bir iş yapıldığını iddia edenler olabilir. Bu konuda benim gibi düşünenler çağdışılıkla, bağnazlıkla itham edilebilir, şiddetle eleştirilebilir. Hiç mühim değil…
Artık sesimizi yükseltmek ve “hırsıza davetiye çıkarır” mahiyetteki bu yayınların bir an önce kaldırılması için ne gerekiyorsa yapmak gerekmektedir.
Edep ve ahlak gibi değerler üzerinde yükselen bir milletin televizyonlarında böyle ahlâksızlıklar yer almamalıdır.
Nereye kadar devam edecek bu iğrençlik?
Eşeğe, köpeğe, ördeğe hatta damacanaya cinsel bir unsur olarak bakan göz, insana ait olabilir mi? Bu sapıklıklar haber konusu edilip insanların gözü önüne serilir mi? Karşı cinsi istismar ve taciz aracı olarak düşünen bir algı, insanlıkla bir arada düşünülebilir mi? Yüz kızartıcı bu adli vak’aları gazetelerin sekiz sütununa manşet yapmak, ahlâk ve inancımıza bombardıman yaparcasına tüm televizyon kanallarıyla evimize taşımak yayıncılıkla bağdaşabilir mi?
Hadi anladık!.. Rezaletin önünü almak mümkün değil ve bunları yapanların tamamı ruh hastası. Pekiyi, suça ve ahlaksızlığa meyilli insan sayısının artmasında bu tür yayınların hiç payı yok mu? Bu artışın gerekçeleri olarak belirtilen ekonomik sebepler, aile içi şiddet, iş stresi vs. arasında minnacık da olsa medyanın suçu yok mu?
Şiddet içeren yapımların çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri gözler önündeyken, sağımız solumuz racon kesen delikanlı(!) kaynarken, bu sözüm ona programlar da eksik kalsın ne olursunuz.
Yavaş yavaş ısıtılan suda haşlanan kurbağaya dönmüş toplum.
Her dizinin müptelası, her karakterin taklitçisi var maşallah. Her türlü edepsiz ifade, dizilerde mizah olarak kullanılır ve aile bireyleri bunlara birlikte güler olmuş.
Zararın neresinden dönülürse kârdır madem; işler iyice çığırından çıkmadan birileri buna “DUR” desin artık;
Milletin aklı tamamen durmadan.