Sen neymişsin be Koronavirüs! Bir geldin pir geldin, dumanını attırdın dünyanın. Ne düzen bıraktın ne huzur. Kurşun sıktın iki satırlık mutluluğumuza. Okullarımızı, işyerlerimizi kapattırdın. Fabrikalarımız çalışamaz hale getirdin. Üretimi durdurdun; ulaşıma el koydun. Ekonomiyi torpilledin. Toplu ibadet yaptığımız camileri, kiliseleri, sinagogları, mabetleri yasakladın. 1400 yıldır Müslümanların yalnız bırakmadığı Kâbe’nin kapılarına kilit vurdun. Caddelerde sokaklarda dolaşmamızı dahi istemedin. İki kuruşluk keyfimiz vardı sen gelmeden önce onu da çok gördün bize; çöktün gırtlağımıza nefesimizi kestin. Yahu sen ne menem bir meret, ne baş belası bir musibet, ne acımasız bir canisin, ne dehşet bir katilsin! Mahkûm ettin biz evlerimizde oturmaya. Senin o gözle görülmeyecek kadar küçük cüssenden vallahi korkuyoruz! Yahu ne istiyorsun bizim gibi zavallı insanlardan! Bak işte gördün çaresizliğimizi, düş artık yakamızdan! Hem derdin ne senin? Hele söyle de bilelim. Neyse diyetimiz ödeyelim de çek o korkunç pençelerini üzerimizden.
İnanın olsun ki ezberini bozdun insanoğlunun. Çok mu öfkelisin bize… Çinlilerin, Doğu Türkistanlı Türklere yaptığı vahşet, insanlık dışı uygulamalar ve işkence mi ağırına gitti? Yahudilerin Filistin’deki insanlık dışı uygulamalar mı kızdırdı seni? “Gece kurtla sürüye dalan gündüz ise çobanla birlikte yas tutan” Amerika’nın Ortadoğu’da işlediği ve işlettiği cinayetlere mi bu öfken? Arakan’da sürdürülen katliamlara mı kızgınsın? Srebrenitsa'da Boşnaklar'a uygulanan soykırıma mı hiddetin? Yoksa insanı dâhil yer altı ve yer üstü kaynakları sömürülen dünyanın en yoksul ülkesi Afrika’da açlıktan ölen çocukların feryatları mı kanına dokundu? Bir yanda israf diğer tarafta bir parça ekmeğe muhtaç insanların varlığı mı çileden çıkardı seni? Üzerinde yaşadığı yeryüzünü cennetleştirmek yerine ürettiği silahlarla cehenneme çeviren teknolojiye mi taktın? Söyle Allah aşkına! Vallahi korkuyoruz! Bir bilsek bu öfkenin sebebini? Bu kinin ve acımasızlığının altında biz insanoğlunun sevgisizlik ve seviyesizliği mi yatıyor? İkiyüzlülüğümüze, yalakalığımıza, yalancılığımıza, bencilliğimize, ihanetlerimize, çıkarımız için biri birlerimizi boğazlamamıza mı hiddetin? Azgınlığımıza, sapıklığımıza, sapkınlığımıza mı yoksa bütün bu şiddetin? Doğa katliamımız mı seni böyle çılgınlaştırdı? Biz insanların; vicdani, ahlaki ve sosyal sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz için mi bu celalleşmen? Hadi. susma söyle! Söyle ki bilelim!
Bak, ne huzurumuz kaldı ne de yaşama sevincimiz! Umutlarımıza ambargo koyup hayallerimizi silip süpürdün bir kalemde! Kâbus oldun çöktün rüyalarımıza… Yeni güne, korkuyla açıyoruz gözlerimizi… Görmüyor musun ölümüne korkuyoruz senden. Bize dokunmaman, bizi koklamamam, öpmemen için köşe bucak kaçıyoruz. Öylesine ürktük ki gölgenden, ellerimiz biz yabancılaştı. Komşularımıza merhaba diyemez olduk. Eş, dost ve arkadaşlarımızla telefon denen şu araç olmazsa billahi görüşemeyeceğiz! Senin hışmına uğrayıp öteki dünyaya bilet kesenler bir yana normal ölümle dünyasın değiştirenlerin cenazelerine dahi katılamaz olduk. Allak bulak ettin bizi, şaşkına döndük hepten.
Topumuz, tankımız, bombardıman uçağımız, uçak gemilerimiz var. Biri birimizi yok etmek için atom bombamız; nükleer, kimyasal, biyolojik başlık taşıyabilen uzun menzilli balistik füzelerimiz var. Ama bütün bunlar, senin ancak yüksek mercekli mikroskopla görülecek kadar olan o mini minacak cüssen karşısında aciz kaldı. Hani bir görebilsek seni, al bütün bunları da bağışla canımızı diyecek, önünde diz çöküp yalvaracağız; ama seni görmek ne mümkün. Söyle be Koronavirüs, ne istiyorsun bizden?
Gerçi, tam olarak neye benzediğini bilemiyoruz ama hepten canavar da değilsin. Bizi uyaran özelliklerin de var. Bizi kendimizle yüzleştirdin, unuttuğumuz bazı hasletlerimizi hatırlattın. Dünyanın insanla; insanın insanla güzel olduğunu, sevmenin, sevilmenin ne büyük bir haslet olduğunu, mağrurlananlarımızın ne kadar da aciz ve çaresiz olduklarını gösterdin bize. Küresel günahlarımızla yüzleşmemizi sağladın. Belki de senin öfken yeni başlangıçlara vesile olacak. İnançlarımız pekişecek; kalplerimiz insan için insanlık için yeniden çarpacak. Baksana şu kısa sürede dahi bizlere; haddini aşma, ölümlüsün, sana şah damarın kadar yakın olan Yaratan’ın rahmetine şükret; merhametine sığın dedirttin. Şu kısa zamanda aramızdaki anlamlı sandığımız nice anlamsız kavgaları bir kenara bıraktırdın.
Bak Koronovirüs, bebelere ve çocuklara dokunmayışına, hayvanlara zarar vermeyişine dahi sevinemedik. Gerçekten çok korkuyoruz senden; ancak haberin olsun, biz de senin zaaflarını öğrendik, açıklarını yakaladık. Sen de akıldan o aklın sahibi insanların ilminden korkuyorsun. Hatta seni önleyecek aşıyı, yok edecek ilacı bulacaklar diye ödün kopuyor. Cehaleti her ne kadar dost edinsen de en büyük düşmanın temizlik olduğunu artık biliyoruz. Güneşten çekiniyor; kuruluktan korkuyor; su, sabun ve dezenfektan maddeler karşısında aciz kalıyor tükeniyor, eriyor ve yok oluyorsun.
Yapacağın tahribatın boyutlarını henüz bilemiyoruz; ama Allah’ın insanoğluna verdiği en büyük nimet olan aklın karşısında eninde sonunda yenilecek ve yok olacaksın. Bunu biliyorum. Şimdilik güçlüsün ama mağlup olmak senin kaderin, bunu sakın unutma!