Yıllardır bir ezberin içinde boğulup tükeniyoruz: “Genç nüfusumuz var, bu bizim en büyük gücümüz.” Çok güzel laf değil mi? Ama içi bomboş. Çünkü bu ülkede gençlik sadece rakamlarda var; Yaşamın içerisinde, siyasette, üretimde, karar mekanizmalarında yok. Kürsü konuşmalarında gençlerden bahsediliyor ama ne yazık ki! O kürsülere gençler bir türlü çıkamıyor, çıkarttırılmıyor.
İktidarlar her fırsatta " Gençler en büyük zenginliğimizdir" nutuklarıyla ortalığı inletiyor. Ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Hangi gençlik? İşsizlik kuyruğunda bekleyen mi, KYK borçlarıyla icra dairelerindeki gençlik mi? Yoksa adaletsizliğin, liyakatsizliğin, torpilli mülakatların gerçekliğinde yok olan gençlik mi? Kısaca diplomalı ama umutsuz milyonlar mı?
Sınavlarla başlayan, sınavla bitmeyen bir hayat. Sonuç mu? Birlikte inceleyelim;
2025 TYT sınavında 40 sorulu temel matematik testinde doğru ortalama oranı geçen yıl 6.9 iken bu yıl 6’ya düşmüş. Kimyada 13 soruda oran 1,7, edebiyatta 24 soruda 6,6, tarihte 11 soruda 1,4, coğrafyada 2,7, din kültüründe 6 soruda 1,4 doğru ortalama söz konusu. Sınavda sadece 44 bin 193 öğrenci 400’ün üzerinde puan alabilmiş. Bu sınavdaki ortalamalar belirli zamanlarda OECD’nin 15 yaş grubundakilerle yapmakta olduğu sınav sonuçlarıyla da örtüşüyor. Görüldüğü üzere eğitim sistemi enkaz altında, istihdam desen çıkmaz sokak,elle tutulur bir yanı yok.
Bir ülkenin gençliği sadece istatistiklerde değil, sokakta, üniversitede, fabrikada, mecliste yaşar. Bizimkiler ise ya işsiz, ya mutsuz, ya da bavulunu toplayıp başka ülkelere gidiyor. Beyin göçü dedikleri şey, aslında ülke politikalarının en ağır iflas belgesidir.
Yıllardır “gençler geleceğimizdir” diyenler, bugün gençlerin bugünü bile olamıyor. Eğitim sistemi yap boz tahtası, istihdam piyasası çıkmaz sokak, liyakat yerle bir. Genç, kendi ülkesinde hak ettiği hayatı kuramıyor. Çalışıyor, çabalıyor ama karşısında hep bir duvar; torpilin, kayırmanın, adaletsizliğin duvarı.
Siyaset, gençleri sadece seçim zamanı hatırlıyor. Sandığa giderken “gençlerin sesi” diyorlar, sonra o sesi kısmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Fikir beyan eden genç “marjinal” oluyor, sorgulayan genç “terörist”, hakkını arayan genç “düzen bozucu”. Şimdi, soruyorum sizlere, - Böyle bir ülkede gençlik nasıl nefes alsın?
Gençlik, ülkenin en dinamik gücü olmalıydı. Biz o gücü pasifize ettik. Eğitimde körelttik, ekonomide ezdik, siyasette susturduk. Sonra da “bu gençlik neden ilgisiz, neden umutsuz” diye soruyoruz. Cevap basit: Muktedir beyler ve bayanlar hep birlikte sizler o güzelim umutları tükettiniz.
Bugün bu ülkede genç olmak, sistemle mücadele etmektir. Dürüst kalmaya çalışmak bile başlı başına bir direniştir. Bu gençliğin sabrını, sessizliğini, aklını hafife alanlar, yarın bu ülkenin sessiz çöküşünü izlerler.
Evet, evet, biz genç nüfusumuzla övünüyoruz. Fakat o gençliği harcıyoruz. Her kaybedilen gencin arkasında bir eğitim politikası, bir ekonomik yıkım, bir siyasi kayıtsızlık var.
Artık sayılardan değil, sahici bir gelecekten bahsetmenin zamanı geldi. Gençleri yok sayarak bir ülke ayağa kalkmaz. Tam tersine, dizlerinin üstüne çöker, kötürüm olur
İktidar, gençlerin enerjisinden değil, sessizliğinden besleniyor. Çünkü biliyorlar ki düşünen, sorgulayan, hakkını isteyen gençlik onların en büyük korkusudur. Onun için her muhalif sesi susturmaya, her eleştiriyi bastırmaya çalışıyorlar. Ama unuttukları bir şey var; Bu ülkenin gençliği SUSMAZ, SUSTURULAMAZ. Yoksulluğa, torpile, adaletsizliğe karşı SUSMAZ, SUSTURULAMAZ.
Gençlik bu ülkenin yükü değil, geleceğidir, umududur. Ama ne yazık ki iktidar bu umudu solduruyor, boğuyor. Bizler bu umudu yeniden büyütmek zorundayız. Çünkü Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı gençlerimizin yüzyılı olacak. Onları yok sayan değil, onlara inanan bir Türkiye Cumhuriyeti kurmak hepimizin borcu olsa gerek.
Bu borcu ödeme zamanı geldi de geçiyor. Şimdi borç ödeme zamanı. Saygılarımla...