Sevgili dostlar, sizlere dispozofobi ile ilgili yazarak düşüncelerimi belirtmek, dispozofobinin yaşamsal örüntülerine farklı bir bakış acısı oluşturmak istedim.
Normalde işinize yaramayan, çöpe atılması gereken atıkları stokluyorsanız, hoş geldin dispozofobi demektir. Gereksiz her şeyi biriktirmek, çöpe atmamak, psikolojide dispozofobi yani obsesif kompulsif bozukluğunun bir alt yapısıdır, denebilir. Kompulsif biriktirme hastalığı, biriktiricilik bozukluğu, dispozofobi ya da bir diğer adıyla istifleme bozukluğu, gelecekte bir gün işe yarar düşüncesiyle, sahip olunan şeylerin değerine bakılmaksızın, sağlıksız hatta kullanılmayan tüm eşyaların, ihtiyaç gerekçesiyle elden çıkarılmaması durumudur.
Şimdi biz bu biriktirme hastalığını birçok alanda görebiliyoruz. Sadece numaratik sayılardan oluşan niteliksiz çoğunluklardan oluşan siyasi partiler, sendikalar, çeşitli toplumsal örgütler, mesleki ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma dernekleri biriktirdikçe üye biriktiriyorlar. Birçok üye, üye sorumluluğu ve bilincinden uzaktadır. Üyesi olduğu birimin hiçbir etkinliğinde bulunmuyor. Nereye, niçin üye olduğunu bilmeyenleri de söylemiyoruz bile.
Peki, şöyle düşünülebilinir mi? Her üye bilinçli mi olmalı? Bence evet bilinçli olmalı. Örneğin; bağlı olduğu siyasi partinin ilkelerini ve savuncalarını, ideolojisini ana hatlarıyla da olsa bilmek zorundalar. Yoksa bireysel çıkar ilişkilerine dayanan bir iletişim oluşur. Günümüzde olan da tamda böyle şeyler. Milletvekili veya üst görevli biri geldiği zaman, dolup taşan örgütler, onlar olmadığı zaman ortalarda görülmüyorlar. Sürekli şahsi menfaatleri peşinde çarık yırtıp duruyorlar. Yaptıklarını da süsleyip süsleyip fotoğraflayıp sosyal medyalarda paylaşıyorlar. Bu yüzdendir ki iktidarlar her zaman bir çekim merkezi oluştururlar.
Biriktirilenin dönüştürülmesi, işe yaralı hale getirilmesi daha iyi bir çözüm değil midir? O zaman yapılması gerekenler, örgütlerin üyelerini eğitmesi ve bilinçlendirilmesi işini daha da ciddiye almalıdır. Üyelerin belirli saatlerde eğitimler alması ve bu eğitimlere katılması zorunluluk haline getirilmedir.
İnanan ve bilinçlenen üye, bağlı olduğu birime daha çok katkı sağlayacak, örgütlülüğün gerçek gücünü ortaya çıkaracaktır. Üye geliştikçe, örgütler gelişecek, örgütler geliştikçe, mücadele anlam kazanarak zaferlere ulaşacak, mutlu ve hakça bölüşümün uygulandığı ortak yaşamlar oluşacaktır.
Yani biriktirme hastalığının (dispozofobi) karşıtlığı biriktirmemek, yok etmek değil, biriktirileni değiştirip dönüştürmektir. Sosyal alanlarda niteliksiz sayısal çoğunlukları eğitimlerle önemli hale getirip,bireysel sorumluluklarla geliştirilebilen yapılar oluşturmaktır.
Etkin bireylerle etkin çözümlerler üretebiliriz. Etkin bireylerle etkin örgütsel yapılar oluşturulabilir.
Yeni bir başlıkla, 27.05.2024 tarihinde, Pazartesi günlü köşe yazımızda buluşmak ümidi ve temennileriyle…
Saygılarımla…