Siyasal düşünüşteki çelişkilerin ayyuka çıkması nedeniyle, son zamanlardaki siyasal bakışı anlamak ve anlatmak imkânsızlaşıyor. Çünkü siyasal ilkeler güncel menfaat ilişkileri içinde yok olup gidiyor. Mevcutta iktidarda olan ve iktidar olmaya yakın partiler, kendi ideolojilerini bırakıp, kum, çimento, koli dağıtıyor. Şunu vereceğim, bunu vereceğim, vereceğim de vereceğim deyip oy çokluğuna ulaşmayı hedefliyor. Parti temsilcilerinden bizim parti programı bu diyeni hiç duydunuz mu, hak getire. Verme- alma ilişkisine dayalı bir seçim çalışması yapıyorlar. Burada veren mi, alan mı suçlu? Düşünülür tabi ki. Sorgulayan yok, neden bizi makarna veya kolilerle ikna etmeye çalışıyorlar? Bizler neden bunlara muhtacız? Siyaset neden bu kadar kirlendi? Bu kirlilikte bizlerin payı ne kadar?
Daha önceden dava adamı denilen tabirler kullanılırdı. Ortada dava mava kalmadı galiba. Şimdi bütün dava ben. Toplumsallık mı içinizden geçen, geçmesin lütfen, olduğu yerde kalsın. Eşyanın ve mal varlığının fendi davaya galip geldi galiba.
Şöyle bir siyasal erklere baktığımız zaman sol sağa, sağ sola yem atıp duruyor. İktidar olmak için sol sağdan, sağ soldan oy devşirmek zorunda. O zaman, ver makarnayı al oyu. İşin felsefesine gerek yok.
Hayata hep soldan bakmış biri olarak bu durum beni endişelendirmektedir. Aslında ver- al ilişkisine dayanan bir siyaset günü kurtarma siyasetinden öteye geçemeyecektir. Ama insanlar, kısa olan yaşam sürelerinde onur, haysiyet gibi değerlerden uzaklaştırıldılar. Benlik bilerek öne çıkarıldı. Biz olamadık. Buda parçala böl anlayışının bir sonucuydu tabii ki. Böyle olunca da sol partilerde düzene ayak uydurma adına Sağ seviciliği ön plana çıkarıldı. Parti örgütleri incelendiğinde örgüt sorumluluğu ve bilincinden uzak, parası olan, parti parti gezen, hiçbir ideolojisi olmayan, sağ kökenliler eşit temsil adına örgütte önemli yerlere getirildiler. Bunlarında topluma koliden başka sunacak bir şeyleri yoktu. Kolilerini sundular. Hâlbuki daha önce denenmişti. Bu işler kolilerle değil, toplumsal bakış acısıyla ilgilidir. Sınıf bilincinin oluşturulmadığı toplumlarda bireysel çıkar ilişkileriyle siyaset yapılmaktadır.
Bence burada sorulması gereken soru şu olmalıdır. Kazanmak kazanmak mıdır? İlkelerden, programlardan, insani değerlerden uzak bir kazanmak ne ola ki. Şöyle diyebilir miyiz? Çal- çırp ama kazan. Sonucun nasıl oluştuğu önemsiz mi?
Bizim onurluca insani değerler için canlarını kaybeden canlara, yoldaşlara hiç mi borcumuz yok. Yoksa onların savundukları değerler şimdi önemsiz mi? Bize düşen sermaye düzeninden değil, emekten yana tavır koymak, ‘’ adil bir kapitalizm’’ uydurmalarına hizmet etmek değil, emekçi sınıfların hakları için mücadele etmektir.
Anlamak ve anlaşılmak adına ‘’Yoksula gülmedim, zenginliğe özenmedim, faşistleri hiç sevmedim, ezenlerden yana olmadım devrimci doğdum, devrimci öleceğim.’’
Che Guevara
Ümit ediyorum ki kazandıklarımız kaybettiklerimize değiyordur.
Saygılarımla….