Bir şeye alışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yöneten alışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçemez.

Davranışlar hayatımızı belirleyen önemli göstergeler durumundadır. Bir davranışın sürekli tekrarlanması durumunda, bir müddet sonra o davranış “alışkanlık” haline gelir.

Belli bir davranışı alışkanlık edinmek, çoğu zaman insanın fark etmediği bir süreç ile gelişmektedir.

Alışkanlıkların çok kolay edinilebildiği ve çok zor bırakıldığı dikkate alındığında, insanın “iyi” davranışlarda bulunmasının önemi bir kez daha anlaşılmaktadır.

İnsanın davranışları, çevresindeki insanların kendisine olan davranışları başta olmak üzere pek çok şeyi etkiler.

Bu davranışların alışkanlık halini almasının ardından ise davranışın değiştirilmesi neredeyse imkânsızdır.

Şöyle ki; “Alışkanlıklar bırakılmazlarsa zamanla ihtiyaç haline gelir.” Yani alışkanlıklar devam ettikçe vücut buna alıştığı için ne yazık ki ihtiyaç olarak görür.

Örnek olarak çok sıkça karşılaştığımız ve gördüğümüz stres altında olan insanların her an tırnaklarını yemeye başlar çünkü artık bunu ihtiyaç ve hayatını devam ettirebilmesi için gerekli bir şey olarak görür.

Buna benzer ve birçok alışkanlıklar devam ettikçe, vücut buna alıştığı için bu gibi alışkanlıkları yapmayı ihtiyaç olarak görür. Hepimizin bildiği gibi alışkanlık demek bir vücudun bir şeyi yapmaya alışkanlık haline getirmesi demektir.

Evet; yanlış alışkanlıklarımıza dur demezsek ve onlara vücudumuz alıştığı için artık vücudumuz onları aramaya başlar. Onsuz yaşamanın zor hatta mümkün olmayacağını düşünür ve ihtiyaç haline getirir.

Aslında bu durum zihnimizin bize bir oyunu değil midir? Zihnimize kazınan bilgileri, inandırıcıymış gibi kabul etmek ne derece doğrudur. Tabi zihnimiz tembeldir ve alışılmışın dışına çıkmayı pek istemez. Alışılmışın dışına çıkınca “vicdan azabı” dediğimiz bir içsel rahatlık duymamıza sebep olur. Ve insanlar tekrar eski alışılmış düşünce tarzına dönerek, bu içsel huzursuzluktan kurtulmaya çalışır.

Biz insanlar için zor olan ise, alışılmış düşünce kalıplarının dışına çıkabilmek. Her anın yepyeni olduğu, her anın eskisinin tekrarı olmadığı, her anın yeni bir oluşum içerisinde olduğu bilincinde olmak; acaba daha değerli olmaz mı?

Ne zaman ki alışılmış düşünce kalıplarının dışına adım atma cesaretini gösterirsek, işte o zaman kendi öz benliğimizle karşılaşabiliriz.

Bu cesareti gösterebilmek tek bir adım ile başlar. İlk adımı atarak o zorluğu aşabilirsek, artık kendi öz benliğimizi hissedebiliriz.

Alışılmış, kaydedilmiş bilgiler zihin için kolaydır. Çünkü bu düşünce tarzının dışına çıkmak onu yorar, ona huzursuzluk verir. Hiç kimse, bir alışkanlığına veda etmek cesaretini gösteremez.

Kısaca, tüm yaşamımız zihnimiz tarafından planlanıyor ve uygulama alanına sokuluyor. Mademki alışkanlıklar, hayatımızın en ileri gelen hakimleridir, öyle ise ne yapıp yapıp iyi bir alışkanlık edinmeye çalışmalıyız.