Sosyal adalet terimi siyaset bilimi ve hukuk çerçevesinde düşünülse de, orjin bakımından felsefi çalışmaları içermektedir. Platon’un “Devlet” adlı eserinde sosyal adalet sorusu yanıtlanmıştır. Bu sorgulamayı irdeleyip, geliştiren, elde edilen toplumsal kazanımların, bireylere adil ve eşit olarak dağıtılmasını ifade eden de Aristoteles’tir.
Sosyal adalet istemi, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünya çapında etkisini artırmış durumdadır Çağımızın en önemli siyaset felsefecilerinden Brian Barry, ‘’Sosyal Adalet Neden Önemlidir’’ kitabında gerçekliğin nasıl tersine çevrildiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. Brian Barry, servet ve gelir eşitsizliğini dar bir aralıkta sabitlersek, eğitim ve sağlık gibi hayati konularda eşitliğe ulaşabileceğimizi ileri sürüyor. Daha eşit bir toplum yaratmak yolunda yeni politika önerilerinde bulunmakla kalmayıp, ekonomik olarak bunların altından kalkmamızın da mümkün olduğunu savunuyor. Yeryüzündeki tüm canlıları tehdit eden iklim değişikliğini de sosyal adaletsizlik sorunu kapsamında değerlendiren kitap, yaşam biçimlerimizde radikal değişikliklere gitmemizin biz istesek de istemesek de kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak, bu devasa soruna somut öneriler getiriyor. Brian Barry, Columbia Üniversitesi’nde sosyoloji ve siyaset felsefesi dalında Lieber profesörüydü. Barry, 2009 yılında hayata gözlerini yumdu.
Sosyal adalet; toplum kurumlarına, insanların iş birliğinin temel faydalarını ve yüklerini almalarını sağlayan haklar ve görevler atar. İlgili kurumlar genellikle servetin adil dağılımını ve fırsat eşitliğini sağlamak için vergilendirme, sosyal sigorta, kamu sağlığı, devlet okulu, kamu hizmetleri, iş kanunu ve piyasaların düzenlenmesi gibi uygulamaları kapsamaktadır. Sosyal adalet, sosyal devletlerin güvencesi durumundadır.
Refah ülkelerinde sosyal adaletin sağlanması için bazı ölçütler göz önüne alınır. Bunlar; yoksulluğun önlenmesi, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, iş piyasasına katılım, sosyal güvenlik ve sosyal yardımların organize edilmesi, refah ve gelirin yeniden dağıtılması, kaynakların adil dağılımı, adil vergi düzeni gibidir.
Sosyal adaletsizlik, özellikle insan hakları perspektifinden bakıldığında, 21. yüzyılın en önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal adaletin olmadığı toplumlarda; ayrımcılıklar ve eşitsizlikler yaygın hale gelir. İnsanlar arasında güvensizlik artar. Toplumdaki farklı kesimler, haksız muameleye maruz kalmaktan ötürü sürekli olarak huzursuz ve memnuniyetsizlik hissederler. Bu durum, sosyal uyumun ve dayanışmanın azalmasına yol açar. Toplumun farklı kesimleri arasında anlaşmazlıklar ve çatışmalar yaşanabilir. Ekonomik büyüme ve refah seviyesi de olumsuz etkilenir. Çünkü adaletin uygulanmadığı sistemlerde insanlar, fırsat eşitliği ve edinimlerin adil dağılımı olmadığı için potansiyellerini tam anlamıyla gerçekleştiremezler.
Sosyal adaletin olmaması, demokratik değerlerin zayıflamasına ve siyasi istikrarsızlığa neden olur. İnsanlar, kendilerine adil ve eşit muamele edilmeyen bir siyasi sistemde, otoriteler ve kurumlarla ilgili güvensizlik duyar ve aktif siyasi katılımda bulunmaktan kaçınabilirler.
Sosyal adaletin oluşturulmadığı toplumlarda, sosyal, ekonomik ve siyasi açıdan istikrarsız, huzursuz ve mutsuz bir yapı olur. Bu da toplumların çökmesine neden olur. Yurt birliği zedelenir. Bizi bir arada tutan değerler anlamını yitirir.
Saygılarımla…