Hayatta en zor durum, nehir kenarında oturup susuzluktan dudaklarının çatlamasıdır. Suya uzanıp kavuşacakken, elinin bomboş geri dönmesidir. Dudakların çatlak, gırtlağın kupkuru... Oysaki yanı başınızda duruyor, susuzluğunuzu sona erdirecek nehir... Kana kana suyu içmek varken, içememek izah edilemez... Bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Bilemem...

Sevgi, muhabbet belki de hep yakınınızdadır. Tattırmazlar, tadamazsınız... Muhabbet nehrinden içmeye öyle susamışsınızdır ki, ama içirmezler.
Yüreğinizin en geniş bölümü sevginin oturduğu odadır. Sevdirmezler, sevemezsiniz... Daralır gönlünüz, sıkılırsınız. Kıskandırmazlar, kıskanamazsınız.
Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun; yol, onun üstünden geçer derler. Dağların bile başını eğdiren yol, sizi kime götürürse mutlu olursunuz? Yolunu ve yönünü kendi dünyasına göre doğru seçemeyen mutlu olamaz. Mutlu olmanızı istemeyenler her zaman vardır. Onları ilgilendirmese de engel olurlar.
Hırs, kibir, açgözlülük, makam, mevki, çekememezlik duyguları ile sevgi ve merhamet fukaralığı.
Bilmezler mi ki dokuz dere bir ırmakta birleşir. Irmaklar, ne kadar coşkun akarsa aksınlar, denizler onları sakinleştirir. Delicesine dağları, taşları aşıp gelen ırmaklar, denizlerde kaybolur. Taşıdıkları tatlı sular, denizler de tuzlanır.
Tuzlansın diye koşarcasına denize getirdiği tatlı su, ne kadar tuzlanırsa tuzlansın yine fark etmez. Çünkü artık tuz bile kokuyor.
Tuzun koktuğu zamanımızda, insanların bozulmasına şaşmamak gerek. Başkalarının sevmesine, kıskanmasına, mutlu olmasına, ağlamasına, gülmesine müdahaleye, insanoğlunun tuz gibi kokması denmez de ne denir. İnsan kirlenince su onu temizler, ya su kirlenirse !...