Sevgili Dostlar,

     Benim için günün anlamına binaen yaşanmış gerçek bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim.

     1900'lü yılların başı, yer Mersin...

     1860'lı yıllarda başlayan Amerikan iç savaşı sonrası Çukurova’da pamuk üretimi başlar ve Mersin Çukurova'nın ihracat ve ticaret merkezi haline gelir. Şehirde 12 konsolosluk ile çok sayıda yabancı acenta ve temsilcilikler vardır. Bir çok yabancı işadamı yaşamakta ve ticaret yapmaktadır. Yoksul ailelerin çocukları ise hamallık yaparak, yoğurt pazarından (bugün halâ Yoğurt Pazarı olarak mevcuttur) veya limandan alışveriş yapanların yüklerini taşıyarak ailelerine katkıda bulunmaktadır. 12 yaşındaki Mehmet de bunlardan biridir…

      Mersin'de yaşayan İngiliz Lord Thompson,  bir gün yurt dışından gelen eşyalarını taşıtmak için Mehmet’i çağırır. Mehmet, eşyalar çok ağır olduğu için ilk anda kaldıramaz, fakat çevresindekilerin yardımıyla yük Mehmet’in sırtına yüklenir. Lord’un malikânesinin taş avlusuna taşır yükü. Ve parasını ister. Fakat Lord ödemez parayı. Mehmet ısrar edince elindeki topuzlu bastonla Mehmet'in kafasına vurur ve Mehmet’i  oracıkta öldürür.

      O sırada Mersin'in başında yönetici olarak mutasarrıf Nazım Paşa bulunmaktadır (Mutasarrıf, Vali ile aynı yetkilere sahip idarecidir). Nazım Paşa olayı duyunca derhal lordu makamına çağırır. Lord suçunu inkâr etmez.

      Osmanlı kanunlarına göre cezası ölümdür, fakat lord İngiliz olmasına güvenir ve kapitülasyonlar uyarınca kendisine yargılama yapılamayacağını söylemektedir. Fakat Nazım Paşa lordu derhal tutuklatıp, mahkemeye gönderir...

      Olay İngiliz konsolosluğu aracılığıyla, Mersin açıklarında bekleyen İngiliz savaş gemisine ve İstanbul'a akseder...

      İngiliz savaş gemisinin komutanı, lord serbest bırakılmazsa, Mersin'i bombalayacağını söyler...

Nazım Paşa bunun üzerine şehirdeki yabancıların, Mersin dışına çıkışını yasaklar. Lordu hızla mahkemeye çıkarıp, idam kararı verir ve bugünkü Yoğurt Pazarı meydanında darağacı kurdurup asar. Ayrıca savaş gemisinin şehri bombalaması halinde tüm İngilizleri asacağını söyler!..Ve böylece şehir bombalanmaktan kurtulur...

       Konu padişah 2. Abdülhamit'e aksettiğinde artık çok geçtir, lord asılmıştır... Zaten Nazım Paşa birkaç yıl öncesinde de Avusturya başkonsolosunu kovmuştur. Yani vukuatlıdır...

Abdülhamit'e İngilizler tarafından, Nazım Paşa'nın cezalandırılması yönünde büyük baskı vardır. Abdülhamit bunun üzerine, Nazım Paşa'yı bir liman ve ticaret kenti olarak dış dünyaya açık olan Mersin tasarrıflığından alır ve Kayseri mutasarrıflığına atar.

       İşte 12 yaşındaki bir çocuk için, gözünü kırpmadan İngiliz lordunu asan, şehrin bombalanması tehditlerine dik durarak gerekli cevabı veren o Nazım Paşa, Nazım Hikmet'in dedesidir... 

     Tabiî ki dik durmak dediğimiz soyut kavram baktığın pencereye göre anlam değiştirebilir. Dik duruşu anlayabilmek ve yorumlayabilmek için doğru bilgiye, objektifliğe, uygulanan sayısal kriterlere gibi birçok veriye bağlıdır. Duygusallıktan uzak mantıksallık gerektirir. Yoksa Nazım gibi vatan sevginin tartışılamaz olduğu bir şair, gönül adamı,ülkesine sevdalı biri,  vatana ihanetle suçlanabilir!

     Tarih her zaman cesur ve dik duranları yazmıştır ‘’Zordur bataklık içinde temiz kalmak. Yalanın, ihanetin ortasında dimdik durmak. Ama hayatın koşuludur onurlu, sabırlı ve vicdanlı olmak.’’

     Tarihimizin altın sayfalarına dik duruşlarıyla adını yazdıran onurlu ve şerefli insanlara selam olsun.

     Saygılarımla…