Dam Üstü Türküleri
Hayatın ta kendisi olan türkülerimiz, düşündüklerimiz, yaptıklarımız, yaşadıklarımızdır. Dam üstü ile ilgili türkü sözleri beni çookk uzaklara götürür. Sevdiğine kavuşan ya da kavuşamayanların derdinin, mutluluğunun dile gelmesi olarak değerlendiririm bunları. Sessiz, sakin, suskun dillendirmeye cesaret edemediğimiz sözler… Gönlümüzün bir kıyısında durur öylece…
Acı tatlı yaşamın her anını dile getiren türküler, dam üstünden söz etmeye başlayınca çocukluğum, gençliğim gelir gözlerimin önüne. Dama yan yana serilmiş yataklarda yuvarlanarak misafir olduğumuz komşu döşekler… Ya kardeşim ya da amca, dayı, bibi, teyze çocukları. İncitmeyen tepik veya yastık darbeleri hoş geldin karşılaması olur. Hafif hafif esen yel, dam üstüne sarkan yaprakları ırgalar. Onların hışırtısı en güzel ninnidir, dam yatağının yastığındaki başıma. Beşik sallamasına ihtiyaç duyulmaz, gözümü uyku perdesinin örtmesine.
Geleneksel kültürümüzde türkü ve maniler önemli yer tutar. Bunlarla bazen neşelenir halaylar çekeriz, bazen de hüzünleniriz. Dam üstünde yorganımıza kendimizi sarmalayıp, yastığı başımızın altına koyup gökyüzündeki ay ve yıldızları seyretmedik mi… Samanyolu yıldız kümesine baktığımızda; saman taşımışlar da samanların çoğunu yola dökmüşler diye öyküler dinlemedik mi büyüklerimizden! Gökyüzünde bize baktığına inandığımız çocukluğumuzun bir yıldızı yok muydu:
Dam üstünde un eler
Dam üstünde un eler
Tombul tombul memeler
Memeler başkaldırmış
Kavuşmuyor düğmeler
Gökte yıldız ellidir
Ellisi de bellidir
Sevilecek güzelin
Yürüyüşünden bellidir
Bu yol Harput’un yolu
Hem kar yağar hem dolu
Ben burada yar sevmem
Her yanı zalım dolu
Celaloğlan türküsündeki Arguvan yöresi varyantının ilk dörtlüğüne baktığımızda Celaloğlan’ın dam üstünde yattığını öğreniriz. Köylerde kimimiz yatmadı ki dam üstünde, kimimiz yıldızları saymaya çalışırken sevdalısını düşünmedi…
Celal Oğlan
Celal oğlan damda yatar
Yorganını yeller atar
Ne yatarsın Celal oğlan
Nişanlını ellere satar
Oğlan oğlan Celal oğlan
Ankara’dan kuş geliyi
Sesi bana hoş geliyi
Celal'i götüren tiren
Geri dönmüş boş geliy
Oğlan oğlan Celal oğlan
İpek mendil dane dane
Yudular serdiler güne
Evlerinin önü kare
Selam söylen Celal yâre
Nişanlısın eller almış
Bulunmaz mı buna çare (Celal oy oy)
Kapısının önü kavak
Kavaktan dökülür yaprak
Elim kına yüzüm duvak
Bana dulluk yakışır mı
Oğlan oğlan Celal oğlan
Yine halay olarak da oynan bir türkü vardır. Türkünün ilk dizesinde yarini dam üstünde çul sererken tasvir eder âşık:
Dam Üstüne Çul Serer
Dam üstüne çul serer
Bilmem bu kimi sever
Bunun bir sevdiği var
Günde on çeşit giyer
Ağ daşı kaldırsalar
Yılanı öldürseler
Küçükten yâr seveni
Cennete gönderseler
Hatırlıyorum da askerken sabah sporunda “Yaylalar” türküsünü koro halinde söylerdik. Türkü metnine baktığımızda; ay, ayın ışığı, ayın aşması, ay ve yıldızlı gökyüzü gibi kelimeler geçer. Küçüklüğümüzde damda yatarken yıldızlara bakardık. “Bir yıldız kaydı/aktı acaba kim göçtü bu dünyadan?” derdi büyüklerimiz. Ay ise kimi büyüklerimizce bize “Ay Dede” olarak anlatılırdı. Yaylalar türküsünü dinlerken aklıma çoğu zaman dedemin kerpiç evinin damında uzanmış yıldızlara baktığım aklıma düşer:
Yaylalar Yaylalar
Ay akşamdan ışıktır Yaylalar yaylalar
Dam dama bitişiktir Diloy diloy yaylalar
Komşu gızını zapt eyle Yaylalar yaylalar
Bizim oğlan âşıktır Diloy diloy yaylalar
Ay akşamdan aş da gel Yaylalar yaylalar
Cılga yola düş de gel Diloy diloy yaylalar
Eğer anan goymazsa Yaylalar yaylalar
Vicdana danış da gel Diloy diloy yaylalar
Ayın önünde yıldız Yaylalar yaylalar
Nerden gelirsen baldız Diloy diloy yaylalar
Sen git de ablan gelsin Yaylalar yaylalar
Duramıyım yalınız Diloy diloy yaylalar
Dam üstleri sadece yatıp dinlenme mekânı değildir. Eğlendiğin zamanlar olduğu gibi hüzünlenir içinde aşk, sevda, gurbetlik, sıla hasreti olan türkülerin de çağrıldığı yerdir. Hele sesi güzel olan birini bulduysak, gecenin sessizliğini bölen uzun havalar okunurdu:
Dam Üstünde Uzun Uzun Bacalar
Dam üstünde uzun uzun bacalar
Bizim elde de uzun olur geceler
Sılada nazlı yârim beni arzular
Ben öleyim de beni nazlı yâre gönderin
Zalım eller aman aman
Dam üstünde de ufak ufak çizgiler
Yüreğime de bir ok değmiş sızılar
Sılada nazlı yar da beni arzular
Ben öleyim de beni yâre gönderin
Zalım eller aman aman
Gece sohbetleri dam üstünde koyu olur. Bütün yeryüzünü aydınlatan yıldızlara bakınca muhabbete katılanların her biri feylesof kesilir. Akan yıldızlar, kayan yıldızlar, küme yıldızlar, parlak yıldızlar, iri yıldızlar bir başka âleme taşır sohbeti. Âlemler nasıl yaratılmış, bu güne kadar nasıl gelmiş, kayan yıldızların biriktirildiği yer neresi, gökten yere inen yıldız tekrar göğe çıkar mı? Bütün bu yaratılış ile türeyiş, dünya ve etrafında dönenler konuşulur. Bazen devletler yıkılır, yeniden kurulur. Sevdalar, kavuşamayan âşıklar, yeni kazançlar, mevsimler, ayam (havanın nasıl olup olmayacağı) gündemin içinde mutlaka yer alır.
Dam üstünde sözlü kültürümüzün en güzel, en derin ve en nazeninlerini bulmak mümkün. Efsane, masal, yaşanmış hikâyeler, meşhur aşk öyküleri, bilmeceler, atasözleri, yol gösterici ibretlik sözler, nasihatler, hele yüreğimizin her telini titreten türküler…
İnsanlar, güz basıp soğuklar kendini iyiden iyiye htirince yavaş yavaş dam üstünden aşağılara çekilir. Her biri ayrı okul olan geniş köy odaları sohbetlerine sıra gelir. Uzun, soğuk karlı boranlı kış gecelerinin vazgeçilmez köy odaları. Hz. Ali cenkleri, Battalgazi cenkleri, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin hikâyeleri gündemin başına oturur.